Kalp krizi, kalbe kan taşıyan damarlardan birinin çeşitli nedenlerle tıkanması sonucu kalp kasının ilgili bölümünün beslenememesi ve oksijensiz kalmasından dolayı ölmesi ile meydana gelen, şiddetli göğüs ağrısıyla ortaya çıkan patolojik duruma denir.
Kalp krizi kalbin durmasına sebep olabilir ve duran kalp zamanında müdahale edilip tekrar çalıştırılamazsa ölümle sonuçlanabilir.
Eğer zamanında müdahale edilip damar açılmazsa kalp dokusunda hasar oluşabilir ve söz konusu hasar kalp dokusunun kaybı ile sonuçlanabilir.
Bu kayıp yaygın ise kalbin pompalama gücünü etkiler ve kalp yetmezliği ortaya çıkar.
Kalp krizi geçirmiş bir hastada, kalp krizinin yaygınlığına bağlı olarak hastanede kalış süresi birkaç günden başlayarak ayları bulan süreler alabilir.
Kalp krizi geçirilme esnasında zamanında müdahale edilirse ve hastanede doğru adımlar atılırsa hastanın kalbi iyileşir, bununla birlikte hasta bir sonraki olası bir kalp krizinden korunmuş olur.
Bu doğru adımlar sağlıklı diyet, alkol-sigara gibi kötü alışkanlıkları bırakma, düzenli egzersiz ve fazla kilolarından kurtulma olarak sıralanabilir.
Kalp Krizi ( Miyokard Enfarktüsü ) Nasıl Oluşur ?
Kalp Krizi Geçirdiğimizi Nasıl Anlarız ? Kalp Krizi Nasıl Anlaşılır ?
Göğüste 20 dakikadan fazla süren boyun, omuz ve kollara yayılan şiddetli ve baskı yapan ağrı, nefes darlığı, öksürük, baş dönmesi ve bayılma, kusma, mide bulantısı, soğuk terleme, çarpıntı, aşırı halsizlik, endişe ve ölüm korkusu duyulur.
Bazen kalp krizi çok ani ve şiddetli bulgular ile başlar ve kolayca tanı konabilir.
Ancak bazı kişilerde örneğin; şeker hastalığı olan kişilerde olay yavaş ve hafif bir ağrı veya rahatsızlık hissi ile başlar.
Kalp Krizi Neden Olur ?
Tüm organlar kendilerine ait damarlar ile kan alarak beslenir.
Kalp tüm organlara giden damarlara giden kanı pompalar yani bir anlamda tüm organları besler.
Ancak kalbin kendisini besleyen damarlarda vardır. Bu damarlara koroner arterler denir.
Bu damarlarda (koroner arterlerde) oluşacak daralmalar angina denilen kriz oluşturmayan göğüs ağrılarına veya benzeri semptomlara yol açar. Tıkanıklıklar ise kalp krizine yol açar.
Tıkanıklık erken açılamaz ve kalp krizi ile sonuçlanırsa kalbin pompa fonksiyonunda bozulma olur.
Bu bütün vücudu ve tüm organları etkileyecek bir sonuçtur.
Kalbi besleyen koroner damarların tıkanması genellikle pıhtı ile oluşur.
Bu damarların daralması veya kalınlaşması ise kolesterol ve diğer bazı maddelerin damar duvarında birikmesi ile oluşan plaklarla başlar.
Plak yırtılırsa orada pıhtı oluşması kolaylaşır ve kalp krizi başlar.
Damar tam tıkandığı için kan damarın aşağısına geçemez ve o bölgedeki kalp kası beslenemez.
Damar ne kadar uzun tıkanık kalırsa o kadar çok kalp kası hayatiyetini kaybeder ve süre 6-8 saati aşarsa bazı durumlar hariç o bölgedeki kalp kasları tamamen ölür ve hasar kalıcı olur.
Kalp Krizi Belirtileri Nelerdir ?
Göğüs bölgesinde rahatsızlık ve ağrı :
Kalp krizinin neden olduğu göğüs ağrısı bıçak gibi giren bir ağrıya benzetilebilir.
Sanki göğsün ortası sıkılıyor ya da üzerine baskı uygulanıyor gibi hissedebilirsiniz.
Göğüs kemiğinin arkasındaki göğüs ağrısı kalp krizinin en önemli belirtisidir fakat, özellikle diyabet hastalarında ve yaşlılarda, bu ağrı çok belirsiz olabilir yada hiç hissedilmeyebilir (Sessiz Kalp Krizi).
Gögüs ağrısı beş dakika ila birkaç saat sürebilir.
Gezinmek, pozisyonunuzu değiştirmek veya dinlenmek ağrıyı dindirmez veya hafifletmez.
Ağrı sürekli veya gel gitler şeklinde olabilir.
Ağrı yorulunca veya heyecanlanınca oluyor, dinlenince geçiyorsa koroner damarlarla ilgili olma ihtimali çok fazladır.
Koroner damarların daralması veya tıkanması sonucu oluşan göğüs ağrısı, sıklıkla ağır bir yemekten sonra veya heyecanlı, sinirli, üzüntülü bir durumdayken, bazen de yorucu bir iş, yürüyüşle meydana gelir.
Ancak, göğüste hissedilen ağrıların hepsi kalp kaynaklı olmayabilir.
Kas, kaburga, omurga, yemek borusuna ait ağrılar da göğüste hissedilebilir.
Vücudun üst kısmında ağrılar :
Göğüste yaşanan ağrılar vücudun üst kısmında herhangi bir bölgeyi etkisi altına alabilir.
Ağrı göğüsten omuz yada kollara, ense, dişler, çene, karın veya sırtın üst kısmına doğru yayılır.
Bazen ağrı sadece bu bölgelerden birinde hissedilir.
Midede görülen etkiler :
Bazı hastalarda kriz anında yaşanan ağrılar mideye inebilir ve mide yanmasına, reflü belirtisine benzer ağrılar yaşanabilir.
Mide bulantısı ve kusma görülebilir.
Bu durumda oluşan bu rahatsızlıkların mideyle ilişkili normal bir rahatsızlık olduğu sanılarak hasta tarafından önemsenmeyebilir.
Nefes darlığı :
Derin nefes almaya çalıştığınız zaman bunu yapmak mümkün olmayabilir.
Bu durum genellikle göğüs ağrısından önce gelir.
Özellikle yaşlı hastalarda kriz, nefes darlığı ile ortaya çıkabilir.
Nefes darlığının ani artışı akciğerden çok kalp hastalığını düşündürür.
Yatarken gelişen nefes darlığı daha çok sol kalp yetersizliği veya mitral kapak hastalığı olan kişilerde görülür.
Sıkıntı hissi, kaygı :
Herhangi bir neden olmaksızın aniden sıkıntı hissi oluşabilir, kaygılı bir ruh hali yaşanabilir.
Sersemleme, baş dönmesi ve bayılma :
Kalp debisindeki (atım hacmindeki) ani düşüşe bağlı olarak gelişen yetersiz beyin kan akımına bağlı olarak hastada sersemleme olabilir, geçici şuur kaybı oluşabilir, baş dönmesi ve bayılma görülebilir.
Terleme :
Aniden terleme başlar ve cilt ısısı düşer.
Yorgunluk ve halsizlik :
Koroner arterlerinde yaygın daralmalar ve tıkanıklıklar olan hastalarda, hastanın fazla hareket etmesi durumunda harcanan efordan dolayı ciddi yorgunluk hissi olur, hasta kendini halsiz hisseder.
Bu nedenle efor testi kalp damar hastalıklarının tanı ve takibinde yaygın olarak kullanılan bir testtir.
Kalp Krizi Geçirme Riskini Neler Artırır ?
Belirli faktörler damar tıkanıklığı ve dolayısıyla kalp krizi riskini yükseltmektedir.
Bu risk faktörlerinin çoğu kontrol altına alınabilir. Bu faktörler şunlardır :
Sigara kullanımı
Yüksek tansiyon
Yüksek kolesterol
Aşırı kilo ve obezite
Sağlıksız beslenme
Fiziksel aktivite eksikliği
Yüksek kan şekeri
Bu risk faktörlerinden bazıları (yüksek tansiyon, aşırı kilo ve yüksek kan şekeri) genellikle bir arada görülür ve buna “metabolik sendrom” denir.
Metabolik sendrom yaşayanlar diğer kişilere göre 5 kat daha fazla kalp krizi riski altındadır.
Yukarıdaki faktörler doğru beslenme, düzenli egzersiz, kilo kaybı ve sigarayı bırakma ile kontrol altına alınabilir.
Ancak yaş (erkeklerde 45, kadınlarda ise 55 yaş sonrası kalp krizi riski yükselmektedir), aile geçmişinde görülen kalp krizleri gibi kontrol altına alınamayacak bazı faktörler de kalp krizi riskini yükseltmektedir.
Kalp Krizi Geçirirsek Ne Yapmalıyız ? Kalp Krizi Anında Neler Yapılmalı ?
Kalp krizi esnasında bunları yapmak hayat kurtarıyor.
Kişinin kalp krizi geçirdiği esnada tıkalı olan damarını açabilmek için yapacağı şeyler hastaya zaman kazandırır.
Ağrı başladığı anda şunlar yapılmalıdır :
Telefonla mutlaka yakınlarınızı arayarak durumu haber verin.
Bulunduğunuz yerin kapısını aralayın ve böylece yardıma gelecek olan kişinin işini kolaylaştırmış olursunuz.
Bir bardak su ile aspirin için. Bunun dışında kesinlikle bir şey yiyip içmeye kalkmayın.
Kuvvetli öksürük geçici olarak kan akımını artırır.
Bu nedenle üst üste kuvvetli biçimde öksürmeye çalışın.
Her iki saniyede bir derin nefes alıp öksürün ve bunu yardım gelene dek yada kalp atışlarınız tekrar normale dönene dek sürekli yapın.
Pencerenizi açın ve odaya oksijen girmesini sağlayın.
Yardım gelmesini, yatarak ya da oturarak bekleyin, ayakta beklemeyin.
Eğer kişi düşerek başını çarpmışsa, kalp krizi ile ilgili yapılacak tedaviler, başa alınan darbe nedeniyle yapılamayabilir.
Soğuk ya da sıcak suyun altına kesinlikle girmeyin.
Özellikle soğuk su böyle durumlarda çok tehlikelidir.
Çünkü kalp damarlarını büzer ve mevcut durumu daha da kötüleştirebilir.
Kalp Krizinden Korunmak İçin Neler Yapılmalı ? Kalp Krizinden Nasıl Korunuruz ?
Sağlıklı beslenme, kalp ve damar sağlığının korunması için çok önemlidir.
Hazır, konserve gıdalar ve trans yağ içeren fast-food yerine daha çok meyve, sebze tüketmelisiniz.
Satın aldığınız süt ve süt ürünlerinin yağsız ya da az yağlı olmasına özen gösterin.
Aşırı kiloluysanız bir uzman kontrolünde, size uygun olarak hazırlanmış diyet programı uygulayarak bu kilolardan kurtulmak, kalp krizinden korunmak için atacağınız ilk adım olmalıdır.
Kalp krizinden korunmak için şu hususlara mutlaka dikkat etmelisiniz :
Beslenmenizde doymuş yağları azaltın :
Doymuş yağlar kan kolesterol düzeyini yükselten en önemli faktördür.
Diyette doymuş yağ asitlerini günlük toplam enerjinin %7 tüketin.
Bu günlük toplam yağ tüketiminin yaklaşık üçte biridir.
Diyette toplam yağ miktarının azaltılması, aynı zamanda doymuş yağ tüketimini de azaltacaktır.
Doymuş yağlar yerine doymamış yağları tercih edin :
Çoklu doymamış yağlar günlük toplam enerjinin % 10′ unu, tekli doymamışlar toplam enerjinin % 15′ ini oluşturmalıdır.
Bu hayvansal kaynaklı yağların ve katı yağların yerine bitkisel sıvı yağların (zeytinyağı, kanola, soya, ayçiçek yağı vb.) kullanılması ile sağlanabilir.
Diyetinizde kolesterolü sınırlayın :
Günlük kolesterol alımınızı 300 mg’ın altına indirmeniz, eğer kalp damar hastalığı risk faktörleri varsa daha da azaltarak 200 mg’ın altına indirmeniz kalp sağlığınız açısından önemlidir.
Doymuş yağ alımının kısıtlanması, diyetle kolesterolün azaltılması kan kolesterol düzeyinin düşürülmesine yardımcıdır.
Kolesterol içeren besinlerin diyetten çıkarılması gerekmez, sınırlamak yeterlidir.
Süt, peynir, tavuk, balık ve kırmızı et kolesterol içeren besinler olup aynı zamanda vücudun ihtiyacı olan bir çok besin öğesini içermektedir.
Karaciğer gibi kolesterol içeriği yüksek sakatatlardan uzak durun.
Posa tüketiminizi artırın :
Posadan zengin besinlerle beslenmek kan kolesterol düzeyinin düşürülmesine yardımcı olur.
Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketimi, haftada 2 kez kuru baklagillerin kullanımı, kepekli, yulaflı ekmeklerin, tam tahıllı kahvaltılık gevreklerin tercih edilmesi günlük posa tüketiminizi artırmanıza yardımcı olur.
Daha fazla meyve ve sebze tüketin :
Beta karoten, vitamin A ve vitamin C gibi antioksidan vitaminleri yüksek oranda içeren sebze ve meyvelerin tüketimi ile kalp sağlığı arasında olumlu bir ilişki vardır.
Bu nedenle sebze ve meyve tüketiminizi arttırın. Diyet tek başına kan kolesterol düzeyini düşürmede tek yol değildir.
Diğer bazı yaşam şeklinde değişiklikler de kalp hastalığı riskini azaltır.
İdeal vücut ağırlığınızı koruyun, şişmansanız ideal ağırlığınıza ulaşın :
Aşırı vücut yağı kalp hastalığı riskini arttırır.
Vücutta fazla yağın depolandığı bölgeye göre de kalp sağlığı etkilenir.
Karın bölgesinde fazla yağ toplanması kalça ve uyluklarda toplanan yağa kıyasla yüksek oranda kalp hastalıkları ile ilgili risk oluşturur.
Bu nedenle ideal vücut ağırlığınıza ulaşmanız (ideal Beden kitle indeksi/BKİ) dışında bel/kalça oranınızın da normal (kadınlarda 0.85 cm erkeklerde 0.90 cm) olması kalp sağlığı açısından önemlidir.
Günümüzde şişmanlığın belirlenmesinde beden kitle indeksi kullanılmaktadır.
Bel/kalça oranı erkeklerde 1.0, kadınlarda 0.8 üzerine çıkmamalıdır.
Bel/kalça oranı santral (elma tipinde) tipte obezitenin iyi bir göstergesidir.
Santral tipte obezitenin kardiyovasküler hastalıkların gelişimi ile ilişkili olduğu bilinmektedir.
Santral tipte obezitesi olanlarda KVH’e diyabet gelişme riski jineoid obezitesi (alt beden obezitesi) olanlara göre daha yüksektir.
Santral obezite hipertansiyon, diyabet, insülin direnci, kan şekeri yüksekliği, bozuk lipid profili gibi kardiyovasküler risk faktörlerini de artırmaktadır.
Bel/kalça oranı yüksek olan kadın ve erkeklerde hipertansiyon, hipertrigliseridemi, hiperinsülinemi ve glikoz intoleransının daha yüksek olduğu bilinmektedir.
Fiziksel aktivitenizi artırın :
Kalp sağlığınız için düzenli ve orta düzeyde aktivite önemlidir.
Aktif yaşam kan kolesterol ve trigliserit düzeylerinizi normalde tutar, HDL kolestrol düzeyini arttırır, kan basıncını düşürür, stresi kontrol etmeye yardımcı olur, enerji harcayarak vücut ağırlığının kontrol altında tutulmasını sağlar.
Daha etkin aerobik aktivite kalp kasını iyi çalıştırır ve kardiyovasküler sistemin daha etkin çalışmasına yardım eder.
Günlük 30 dakikalık orta şiddette egzersiz (yürüyüş, yüzme, hafif koşular vb.) kalp sağlığınızı korumada önemlidir.
Kan basıncınız yüksek ise (hipertansiyon), kan basıncınızı kontrol altına alın :
Kan basıncı kontrolünü zorlaştıran başlıca etmenler; şişmanlık, yüksek yağlı, yüksek sodyum içeren diyet ve aşırı alkol tüketimidir.
Yüksek kan basıncı (hipertansiyon) kalp krizi ve felç için risk etmenidir.
Vücut ağırlığını korumak, eğer şişmansanız ideal vücut ağırlığına ulaşmak, fiziksel olarak aktif bir yaşam şeklini benimsemek, sigarayı bırakmak, tuz ve sodyumu orta düzeyde içeren bir beslenme şeklini uygulamak (2400mg/gün), hipertansiyonu kontrol altına almanızda önemlidir.
Sigarayı kullanmayın :
Sigara kalp damar hastalıklarından ani ölümlerde çok önemli bir risk etmenidir.
Sigara kan basıncını ve kalp atım hızını arttırır. HDL kolesterol düzeyini düşürür, kanın pıhtılaşma eğilimini arttırır ve ani kalp krizine neden olur.
Stresten uzak durun :
Stres ile kardiovasküler hastalıklar arasındaki bağlantı zayıf da olsa, stresi kontrol etmek; özellikle stresle baş etmek için çok yemek yiyen veya sigara içen kişiler için önemlidir.
Alkol tüketiminden kaçının :
Epidemiyolojik çalışmalar alkol tüketiminin hastalıklara yakalanmada oldukça risk yarattığını bildiriyor.
Alkol tüketenlerde artan kardiyovasküler riskler arasında kalp krizinin yanı sıra kardiyomiyopati, sistemik hipertansiyon, kalp ritim bozuklukları, hemorojik inme de bulunmaktadır.
Kalp Krizi Tanısı Nasıl Konur ? Kalp Krizi Tanısı Koymak İçin Kullanılan Yöntemler nelerdir ?
Kalp krizi tanısını mutlaka doktor koymalıdır.
Tanının konabilmei için en önemli şey hastanın şikayetleridir.
Bu şikayetler doktor tarafından dinlendikten sonra hasta doktor tarafından gerekli olan tanı yöntemlerine yönlendirilir.
Kalp rahatsızlıklarında ve kalp krizi tanısında sık kullanılan yöntemler; elektrokardiyogram (EKG), aboratuvarda yapılan kan testleri ve efor testidir.
Bununla birlikte kalp krizi tanısının konulabilmesi için kullanılan birçok yöntem vardır.
Bu tanı yöntemleri girişimsel yöntemler ve girişimsel olmayan yöntemler olarak ayrılırlar.
Tıp dilinde genel olarak girişimsel yöntemler, invaziv yöntemler olarak da bilinir.
Bir yöntemin girişimsel olması, yöntemin uygulanması sırasında hastanın vücuduna dışarıdan herhangi bir alet yerleştirilmesi ya da sıvı vs. verilmesi, anlamına gelir.
Kalp Krizi Tanısı Konulabilmesi İçin Kullanılan Girişimsel Yöntemler Şunlardır :
Kan testleri :
Hastanın kalp krizi geçirdiğini doğrulayan ve krizin kalp kasında oluşturduğu hasarın yaygınlığını, gelecekte hastanın ne kadar risk altında olduğunu, koroner arter hastalığının derecesini gösteren ve en uygun tedavi şeklini belirlemeye yardımcı olan testlerdir.
Bu testler şunlardır :
Enzimler :
Kalp krizinin erken evresinde, genellikle göğüs ağrısı ile kişi ilk acil servise başvurduğunda istenen, erken evrede olayın bir kalp krizi olup olmadığını doğrulayan testlerdir, bunlara kalp hasarı göstergeleri ya da kalp enzimleri denir.
Bu enzimler normalde, ağırlıklı olarak kalp kası hücrelerinin içinde bulunurlar, eğer kişi kalp krizi geçiriyorsa, bu sırada oksijensizlik nedeniyle beslenemeyip hasar gören kalp kası hücrelerinden kana geçerler.
Kalp kası hasarının tanısında en sık kullanılan enzim testlerinin başında kreatin kinaz gelir, enzimin İngilizce adının ilk harflerinden dolayı kısaca CK olarak bilinir.
Bu enzimin özellikle kalp kasına özgü olan bir bölümü CK-MB olarak bilinir, kalp krizi geçirmekte olan kişinin kanında, kalp krizinin en önemli belirtisi olan göğüs ağrısının (oksijen eksikliğine bağlı iskemik ağrı) başlamasından sonraki ilk 6 saat içinde kişinin kanında, normale göre belirgin derecede artar, olayın 18. saatinde en yüksek düzeyine ulaşır ve 24-36 saat içinde tekrar normal bir kişideki düzeyine iner. Ancak kişi büyük bir kriz geçirmiş ya da kriz erken dönemde farkedilip tedaviye geçilmemiş ise, enzimin normale dönüşü 36 saatten geç olabilir.
Troponinler :
Kalp krizinin doğrulanmasında kullanılan diğer kan testleri arasında, yine kalp kası hücrelerinde bulunan proteinler olan troponinler çok önemlidir.
Troponinlerin farklı çeşitleri vardır, bunlardan özellikle troponin T (cTnT) ve troponin I (cTnI) normal bir kişinin kanında çok düşük düzeylerde bulunurken, göğüs ağrısının başlamasından sonraki ilk 4-6 saat içinde kişinin kanında, normale göre belirgin derecede artar, olayın 10-24. saatinde en yüksek düzeyine ulaşır ve yüksekliği 10-14 gün sürer.
Kalp kasında CK-MB testi ile saptanamayacak kadar küçük hasarların (bunlara mikroinfarktlar denir) saptanmasına olanak sağlayan çok hassas kan testleridir.
Trigliseridler :
Vücutta yapılan ya da gıdalarla dışarıdan alınan vücut yağlarındandır.
Şişmanlık, aşırı hareketsizlik, sigara, özellikle aşırı alkol almak ve pilav, makarna, ekmek, hamur işleri, tatlılar gibi karbonhidratlı gıdaların aşırı tüketilmesi (günlük toplam kalorinin %60 veya daha fazlasının karbonhidrat olması)
kanda trigliserid düzeyinin normalden yüksek olmasına yol açar.
Bu durum, damar sertliği için bir risk faktörü oluşturur.
Sıklıkla buna kanda kolesterol yüksekliğinin de eşlik ettiği görülür.
Kalp hastalığı olan pek çok kişide ve özellikle şeker hastalarında, vücutta trigliserid yapımının aşırı artması sonucu, kan trigliserid düzeyi yüksek bulunur.
Transözofajiyal (yemek borusu yolu ile) ekokardiyografi :
Ekokardiyografi, yüksek frekanslı ses dalgaları yolu ile (ultrason) kalbin, ana atardamar (aorta) ve koroner damarların iç yapısının ayrıntılı olarak görüntülenmesi ve işlevlerinin incelenmesidir.
Yaygın olarak kullanılan yüzeyel ekokardiyografi (transtorasik) yönteminin yetersiz kaldığı bazı durumlarda, yemek borusu (özofagus) yolu ile ekokardiyografi yapılır.
Bu durumlar şu şekilde sıralanabilir; Kalpte pıhtı veya enfeksiyon varlığının araştırılması, yapay kapak işlevlerinin değerlendirilmesi, ana atardamar-aort yırtılmalarının aranması, kalp deliklerinin incelenmesi, kalp kapak yetersizliklerinin ciddiyetinin belirlenmesi, kalp kapak tamiri veya kalp deliklerinin kapatılması ameliyatları sırasında ve sonrasında, işlem başarısının değerlendirilmesi.
Miyokard perfüzyon sintigrafisi (talyum testi) :
Kalp kasına ulaşan kan miktarı değerlendirilerek kişide koroner arter hastalığı (KAH) bulunup bulunmadığının anlaşılmasına yarayan bir görüntüleme yöntemidir.
Uygulanan stres testinin sonunda film için düşük miktarda radyasyon içeren bir radyoaktif ilaç (talyum) damar yoluyla enjekte edilir.
Talyum kan akımı yoluyla koroner arterlere ve oradan kalp kasına ulaşır.
Ardından özel bir kamera yardımıyla verilen radyoaktif maddenin kalp kasında nasıl dağıldığını gösteren görüntüler elde edilir.
Görüntüler bir bilgisayar yardımıyla düzenlenerek, değerlendirilir.
Kalp kasına giden kan miktarı ile doğru orantılı olarak talyum miktarı da artar ya da azalır.
Böylece koroner arterlerin beslediği kalp kası görüntülenerek koroner arterlerdeki darlık ya da tıkanıklıkların derecesi hakkında, kalp krizinin kalbe verdiği hasarın boyutu konusunda bilgi edinilir.
Ayrıca kişinin uygulayabileceği en üst egzersiz düzeyinin saptanmasına yardımcı olur.
Egzersiz stresi ile talyum testi :
Koroner arte hasyalğı bazı kişilerde sadece kalbin stres altında olduğu ve daha fazla kana ihtiyaç duyduğu durumlarda saptanabilir.
Bu nedenle talyum testi genellikle dinlenme ve stres sonrası olmak üzere iki çalışma şeklinde gerçekleştirilir.
Kalpte stres yaratmak amacıyla yapılan egzersiz bir koşu bandı veya bisiklet yardımıyla olabilir.
Egzersiz kalbin daha fazla çalışmasını ve kan ihtiyacının artmasını sağlayarak tıkanıklık ve daralmaların varlığını saptamaya yardımcı olur. Kişi en üst egzersiz düzeyinde iken talyum kana enjekte edilerek gama kamera aracılığı ile kalp kasının resimleri çekilir.
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi :
Kalp boşluklarının ve koroner arterlerin, kontrast maddenin (bir çeşit tıbbi boya maddesi) toplar damarlardan kana kateter denilen bir tüp aracılığı ile enjekte edilmesi sırasında görüntülenmesi ve “X” ışınları kullanılarak hareketli film çekilmesi esasına dayanır.
Kalp damar hastalıklarının tanısında en yararlı ve doğru bilgi veren yöntemlerin başında gelir.
Atardamarların nerede daraldığını ya da tıkandığını, kalp kasının ne kadar iyi çalıştığını, kalbin içindeki kan basıncını ve oksijen düzeyini gösterir.
Elde edilen veriler tedavinin yönlendirilmesinde çok değerlidir ve çoğu hastada tedavi stratejisinin seçimi için temel belirleyici olmaktadır.
Günümüzdeki teknolojik koşullar ve bilgi birikimi sayesinde, adı geçen işlemlerin başarı oranı %99’un üzerindedir.
Elektrofizyolojik testler :
Kalbin, kasılmasını sağlayan özelleşmiş bir elektrik iletim sistemi vardır.
Bu sistemde, sağ kulakçıkta yer alan ana merkezden (sinüs düğümü) çıkan uyarılar, kulakçıklarla karıncıklar arasında yer alan bir ara istasyondan (atriyoventriküler düğüm) kısa bir bekleme ile geçtikten sonra yine özelleşmiş iletim yolları ile karıncıklara yayılır ve böylece ana merkezde üretilen elektriksel uyarı tüm kalp kası hücrelerine iletilerek kalbin kasılmasını sağlamış olur.
Çok çeşitli nedenlerle kalbin bu normal uyarı ve ileti sisteminde aksamalar oluşabilir.
Bazen de doğuştan olan ek yollar iletimde adeta kısa devrelere yol açarak taşikardi dediğimiz hızlı kalp atışlarına neden olabilirler.
Ayrıca bazen kalbin herhangi bir yerinden kalbin yukarıda sözü edilen ana uyarı merkezinin denetimi dışında uyarılar çıkabilir ve hızlı atışlara neden olabilir.
Elektrofizyolojik testler olarak bilinen bu tanı yöntemi ile kasık ve / veya boyundan damar içine yerleştirilen ince kılıflardan geçirilerek
kalbe ulaştırılan elektrod kateter denilen ince teller yardımıyla kalbin içinden doğrudan alınan elektrik sinyalleri, gelişmiş bilgisayarlar aracılığı ile değerlendirilerek normalden sapmalar araştırılır.
Bu sayede kalbin ana merkez uyarı sisteminin iyi çalışıp çalışmadığı ve uyarıları ileten sistemin işlevini güvenle görüp görmediği anlaşılabilir.
Çoğu kez hızlı atma şeklinde çarpıntı (taşikardi) yakınması olan hastalarda, hastanın yakınma nedeni olan hızlı atışlar özel yöntemlerle kalbin içine yerleştirilen bu tellerden (çalışmanın amacına ve ritim bozukluğunun türüne göre 2-4 adet) verilen uyarılarla oluşturularak meydana geliş nedenleri araştırılır.
Elektrofizyolojik testlerle elde edilen veriler başka bir tanı yöntemi (örneğin EKG) ile sağlanamaz.
Çoğu kez diğer tanı yöntemleri yetersiz kaldığı zaman uygulanır.
Kalp Krizi Tanısı Konulabilmesi İçin Kullanılan Girişimsel Olmayan Yöntemler Şunlardır :
Elektrokardiyografi (EKG) :
Kalbin elektriksel aktivitesini ölçen bir yöntemdir.
Kalp, sağ kulakçıktaki sinüs düğümü denilen bir yapıdan çıkan elektrik uyarıları ile çalışır.
Normalde dakikada 60-80 defa çıkan bu uyarılarla önce kulakçıklar kasılır ve içindeki kanı karıncıklara boşaltırlar, daha sonra ise (belli bir gecikmeden sonra) karıncıklar kasılır ve kulakçıklardan kendilerine gelen kanı aorta ve akciğer atardamarına (pulmoner arter) atar.
Kalpte oluşan bu elektrik akımlarının kağıda yazdırılma işlemine elektrokardiyografi (EKG, elektro, elektrokardiyogram) denir.
Bu akımlar milivoltlar düzeyinde yani oldukça düşük amplitüdlü oldukları için bunların yülseltilerek yazdırılmaları gerekir ki bu işi EKG cihazları yapar.
EKG, kalbin özellikle ritmi, damar hastalıkları, kalp krizi ve kalbin kasının kalınlaşmaları hakkında değerli bilgiler verir.
EKG; basit olması, hasta açısından zahmetsiz olması, her yerde uygulanabilir ve ucuz olması nedeniyle yaygın olarak kullanılır.
Efor testi ( egzersiz stres testi - eforlu EKG ) :
Koroner arter hastalığı bazen sadece kalbin stres altında olduğu ve daha fazla kana ihtiyaç duyduğu durumlarda saptanabilir.
Kalpte stres yaratmak amacıyla yapılan egzersiz bir koşu bandı veya bisiklet yardımıyla olabilir.
Egzersiz kalbinizin daha fazla çalışmasını ve kan ihtiyacının artmasını sağlayarak, kalbi besleyen koroner damarlara gelen kan miktarının azaldığını, tıkanıklık ve daralmaların varlığını gösterir.
Ayrıca, doktorun, hastası için uygun olan egzersiz tipini ve düzeyini saptamasına yardımcı olur.
Ambulatuvar EKG izlemi ( holter izlemi ) :
Kalp atımlarının düzeninin değişmesine aritmi denir.
Aritmide, atımlar arasındaki aralıklar kısalabilir, uzayabilir ve atım sayısının anormal ölçüde artabilir (taşikardi) veya azalabilir (bradikardi).
Koroner kalp hastalıkları, kalp kası hipertrofisi (kalınlaşması), kalp kasının iltihabi hastalıkları, kapakçık hastalıkları, kalpte bazı elektrofizyolojik anormallikler aritmiye neden olur.
Bunun dışında metabolik bozukluklar, elektrolit denge bozuklukları, tütün, alkol, stres, kafein, diyet ilaçları, soğuk algınlığı ilaçları da aritmi nedeni olabilir.
Normal EKG tekniği ile saptanamayan aritmilerin tanısında Ambulatuar EKG İzlemine başvurulur.
Bu yöntemde, kalp ritmi, hastaya takılan holter adı verilen portatif bir cihaz ile 24 saat takip edilip kaydedilir.
Tansiyon holteri ise hastaların tansiyonunun 24 saat boyunca, gün içinde, gerçek hayat koşulları altında gösterdiği dalgalanmayı ve uyku sırasındaki tansiyon değerlerini kaydeder.
Ekokardyiografi (EKO) :
Bir ultrasonografi yöntemidir, ses dalgaları aracılığı ile kalbin yapısı ve hareketlerinin görüntülü olarak incelenmesini sağlar.
Aynı zamanda kalp genişliğinin ne kadar olduğu, kalp kasının kalınlığı konusunda da bilgi verir.
Ekokardiyografi işlemi sırasında kullanılan ve monitöre (ekran) bağlı mikrofon benzeri bir gönderici kalbe insan kulağının duyamayacağı yükseklikteki ses dalgalarını gönderir. Bu dalgalar ekranda kalbin bir görüntüsünü oluşturur.
Bu görüntü kalbin ve kalp kapaklarının durumu ve işleyişi hakkında doktora görsel bir bilgi verir.
Güvenli ve acısız bir uygulamadır.
Kalbin direkt grafisi :
Kalbin, aortun, pulmoner arterin (akciğer atardamarı), akciğerlerin ve göğüs duvarının röntgen (X-ışınları) kullanılarak çekilen filmidir.
Kalbin sınırlarını, şeklini, büyüme olup olmadığını gösterir.
Ancak, kalbin içindeki yapıları göstermez.
Kalbin bilgisayarlı tomografisi :
Kalbin bilgisayarlı tomografi (BT) ile görüntülenmesi, aort hastalıkları, kalp içindeki kitleler ve kalbi saran zar olan perikardın hastalıklarının tanısında kullanılır.
Bilgisayarlı tomografi (BT), X-ışınları kullanılarak vücudun incelenen bölgesinin kesitsel görüntüsünü oluşturmaya yönelik radyolojik teşhis yöntemidir.
Bilgisayarlı tomografide normal röngen filmlerinde görülmeyen yumuşak doku detayları görülebilmektedir.
İnceleme sırasında hasta bilgisayarlı tomografi cihazının masasında hareket etmeksizin yatar.
Cihaz bir bilgisayara bağlıdır. X-ışını kaynağı incelenecek hasta etrafında 360 derecelik bir dönüş hareketi gerçekleştirirken, oyuk boyunca dizilmiş dedektörler tarafından x-ışını demetinin vücudu geçen kısmı saptanarak elde edilen veriler bir bilgisayar tarafından işlenir. Sonuçta dokuların birbiri ardı sıra kesitsel görüntüleri oluşturulur.
Oluşturulan görüntüler bilgisayar ekranından izlenebilir. Ayrıca görüntüler filme aktarılabileceği gibi gerektiğinde tekrar bilgisayar ekranına getirmek üzere optik diskte depolanabilir.
Pozitron emisyon tomografisi (PET) :
PET, insan vücudundaki organ ve dokuların metabolik hızlarını (glukozu kullanma hızlarını) belirleyen ve son yıllarda ülkemizde de hızla yaygınlaşan güvenilir bir görüntüleme yöntemidir.
Glukoz floresans oluşturucu bir madde ile işaretlenip, pozitron ışıması yapan ve dokuda sinyal oluşturan sıvı madde haline dönüştürülerek damar yolu ile hastaya enjekte edilir.
PET cihazını çepeçevre saran ve detektör olarak adlandırılan algılayıcılar, dokulardan oluşan bu sinyalleri toplayarak kaydeder.
Kaydedilen bu sinyaller elektronik ortamda bilgisayarlar aracılığı ile görüntüye dönüştürülür.
Bu şekilde vücuttaki normal ve anormal (metabolik aktiviteleri normale göre azalmış ya da artmış) bölgeler üç boyutlu olarak görüntülenir.
Kalp krizi sonrası kalp kasında doku hasarı oluşabilir ve hasarlı dokuda metabolik aktivite yavaşlar.
PET, kalp kasında oluşan ve metabolizmanın azaldığı bu hasarlı bölgeyi güvenilir bir şekilde göstermektedir.
Özellikle baypas uygulanması düşünülen hastalarda bu durum önem taşımaktadır.
Kalp kasında belirgin harabiyet saptanan hastalar baypas ameliyatından yeterli yarar görmemektedir.
Hastaya PET çekimi yapıldıkdan sonra gerekli görülürse PET / BT karşılaştırması da yapılabilir.
Bu karşılaştırmayı yapabilmek için
PET tetkiki sonrasında vücudun bilgisayarlı tomografik tetkiki yapılarak yine üç boyutlu olarak görüntüler elde edilir.
PET incelemesinde anormal olarak izlenen bölgenin tomografik görüntüde vücuttaki hangi organ veya yapıya ait olduğu belirlenir.
Kalbi Koruyan Besinler Nelerdir ? Hangi Besinler Kalp Krizi Riskini Azaltır ?
Yağ oranı yüksek olan yiyecekler, mevcut koroner kalp hastalıklarını tetiklediği gibi, kötü kolesterol düzeyini artırarak bu hastalığın ortaya çıkmasına neden olabilir.
Uzak durulması gereken en önemli besin maddesi, tuz.
“En tehlikeli üç beyaz” dan biri olan tuz, fazla tüketilmesi durumunda tansiyonu yükseltmektedir.
Yüksek tansiyon ise kalp hastalıklarına yol açabildiği gibi böbrek yetmezliği ve felce neden olabilir.
Ancak yemeklerde tuzu (sodyumu) azaltmak, yüksek tansiyon hastalarında kan basıncının düşürülmesine yardımcı olur.
Kalp krizi riskini azaltmak ve kalbimizi korumak için aşağıdaki besinleri tercih etmeliyiz :
Zeytinyağı :
Doymuş yağlar yerine zeytinyağı kullanmak, kandaki kolesterol miktarını azaltarak kan basıncını düzene sokar.
Zeytinyağı özellikle kalp ve damar sağlığı açısından son derece yararlı bir besindir.
Balık :
Protein, vitamin (B6, B12), selenyum ve demir kaynağıdır.
Yüksek derecede Omega 3 yağ asidi içeren somon, uskumru, ton balığı gibi balıklar kalp sağlığına son derece yararlıdır.
Balık, kan pıhtılaşmasını azaltarak ritim bozukluklarını engeller.
Süt ve süt ürünleri :
Süt ve sütten üretilen peynir, yoğurt gibi süt ürünleri yüksek kaliteli protein, kalsiyum, B vitamini, mineral ve düşük miktarda yağ içerir.
Fasulye :
Protein ve karbohidrat içeriği sayesinde besleyici bir gıdadır.
Ayrıca potasyum, magnezyum, selenyum gibi mineraller içerir.
Bağırsakları düzenler ve insana verdiği tokluk hissi nedeniyle diyet yapanlar için çok faydalıdır.
Kuşkonmaz :
Düşük kalorili bir gıdadır ve B6 vitamini, folik asit, C vitamini, keratin ve çeşitli lifler içerir.
1 kase haşlanmış kuşkonmaz vücudun günlük B vitamini ihtiyacının yüzde 66’sını karşılar.
Elma :
Çözülebilen ve çözülemeyen 2 tür lif içerir.
Çözülebilen “pektin” lifleri sayesinde kolesterolün düşmesine yardımcı olur.
Arpa :
Karbonhidrat deposu arpa, B6 vitamini, demir, çinko içerir.
Kötü kolesterolün düşmesine yardımcı olur.
Muz :
Potasyum içeriği nedeniyle bir mineral deposudur.
Yüksek tansiyonu ve kötü kolesterolü düşürür.
Pancar :
Zengin bir potasyum ve folik asit kaynağıdır. Çok düşük kalorilidir.
Sebzeler arasında en fazla doğal şeker içerenidir.
Sarımsak :
İçinde bulunan besin öğelerinden dolayı damar içinde pıhtılaşmayı engelleyerek kroner kalp hastalıklarının oluşma riskini azaltır.
Her gün 1 diş sarımsak yenilebilir.
Balık yağı :
Kanama zamanını uzatır, damar içi tıkanıklarının azalmasında etkindir.
İçeriğindeki omega-3 yağ asitleri yüksek antioksidan özelliğindedir.
Ceviz, fındık :
Yüksek antioksidan özelliği olan omega-3 ve E vitamininin yanı sıra magnezyum ve posa da içerir.
Haftada 2-3 kez 6-7 fındık, 2-3 ceviz tüketilmelidir.
Yulaf, çavdar, tam buğday un :
B ve E vitamini içeriklerinden dolayı kalp hastalıklarını önleyici özellikleri vardır.
Yulaf gevreği, kepekli ekmek, kepekli makarna ve pirinç, bulgur tüketimi artırılmalıdır.
Yeşil çay :
Çayda bulunan polifenoller, antioksidan özelliği nedeniyle kalp hastalıklarının engellenmesinde etkili oluyor.
Siyah çay ve kahve tüketimi yerine yeşil çay, adaçayı, papatya, rezene gibi bitki çaylarının tüketimi artırılmalı.
Domates, karpuz :
Antioksidan özelliği olan laykopeni yüksek oranda içeriği için yapılan araştırmalarda kalp hastalıkları oluşum riskini azalttığı bilinen bir gerçektir.
Soya :
Yüksek protein içeriğinin yanı sıra içerdiği B1, demir, çinko, fosfor, magnezyum sayesinde kalp hastalıklarının engellenmesinde etkili olur.
Yapılan çalışmalarda düzenli olarak günde 25 gram soya tüketiminin kalp hastalıklarının oluşum riskini azalttığı saptanmıştır.
Keten tohumu :
Doymamış yağ asitleri, potasyum, posa, E vitamini ve omega-3 içerir.
Bu sayede kalp hastalıklarına karşı koruyucu etkisi bulunur.
Her gün 1 çorba kaşığı keten tohumunu yoğurt, çorba gibi besinlerin içine katılarak tüketilebilir.
Kalp Krizinden Kalbimizi Korumak İçin Beslenme Programımız Nasıl Olmalı ?
Tuz tüketimi azaltılmalıdır.
Günlük alınan kalori miktarı azaltılmalı.
Katı yağlar yerine bitkisel sıvı yağlar ( zeytinyağı, fındık yağı, ayçiçeği yağı, soya ve mısırözü yağları) düzenli ve belirli düzeylerde tüketilmelidir.
Balık tüketimi artırılmalıdır. Kırmızı et tüketimi haftada bir olarak sınırlandırılmalıdır. Tavuk ve hindi gibi beyaz et tüketimine ağırlık verilmelidir.
Yağ içeriği yüksek poğaça, cips, kek, pasta gibi gıdalar tüketilmemelidir.
Besinler pişirilirken ızgara, buğulama, haşlama gibi yöntemler tercih edilmelidir.
Günlük öğün sayısı artırılmalıdır.
Alkol ve sigara kullanılıyorsa alkol alımı azaltılmalı, sigara tüketilmemelidir.
Haftada 3 kez egzersiz yapılmalıdır.
Basit şeker içeren tatlılar ve rafine edilmiş gıdalar yerine posa içeriği yüksek, saflaştırılmış tahıl ürünleri, kuru baklagiller, sebze ve meyve alımı artırılmalıdır.
BURADA YAZANLAR BİLGİLENDİRME AMAÇLIDIR , TEŞHİS ve TEDAVİ İÇİN KULLANILAMAZ.
TEŞHİS ve TEDAVİ İÇİN UZMAN DOKTORA BAŞVURULMASI GEREKLİDİR.